17 Ağustos Marmara Depremi Unutulabilir mi?

17 Ağustos 1999 Kocaeli-Gölcük merkezli 7.4 şiddetli Marmara depreminin nefesini, Kocaeli’nin Körfez ilçesinde 5 katlı bir binanın 2. katında iliklerine kadar hisseden biri olarak bu doğa olayına, ürpertici yönüyle deprem değil de zelzele demek istiyor, deprem kurbanlarını saygı ve rahmetle anıyorum.

Marmara bölgesinde; Kocaeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve İstanbul’u etkileyen, 18 binin üzerinde hayalleri, umutları, sevdaları yıkımla birlikte alıp götüren, 49 bin ciddi engelli ve yaralı, 43 bin işyeri ile 285 bin evsiz, binlercesini öksüz bırakarak toplumu yasa boğdu bu doğa olayı.

Kendi doğamıza saygımız olmadığından, hileli hurdalı yapılarla, bu kadar can ve mal kaybı yaşandı bu bölgede...

 Yerel, ulusal ve uluslararası medya günlerce dünya kamuoyuna duyurdu.

Yaşanan bu acılardan ders çıkarmak, beklenen depremlere karşı duyarlı ve bilinçli olmak, maddi ve manevi kayıpları önlemek adına uzmanların yıllarca yaptıkları uyarıları dikkate almak her ferdin önemli görevi olmalıdır.

Uyarılara kulak tıkayıp yaşamını öteleme, geleceğini erteleme lüksü olmamalıdır.

Doğal afetlerin içinde yıkıcı etkisi büyük olan depremlerden kurtulmak, yine insan eliyle mümkün olduğuna göre, depremin öldürücü olmadığını; sorumsuzluğun, ihmalkarlığın, vurdumduymazlığın, aç gözlülüğün öldürücü olduğunu uzmanlar bas bas bağırıyor.

17 Ağustos depreminin 18. Yılında anılması; yaşanan bu acılardan ders çıkarılması açısından önemlidir.
Mevcut deprem yasalarıyla önünü görmeye çalışan yerel yönetimlerce, Marmara Bölgesinde beklenen depreme karşı kültür ve sanat yapıları ile kamu binalarının çoğunda güçlendirme ve yenileme gayretleri sarfediliyor.

Bu hususta yer yer kentsel dönüşüm programı uygulanarak bu zaman değerlendirilmek isteniyor.

Ancak, birçok yerde müteahhit firma rant peşinde, çürük evi olan kar peşinde koştuğu için bu projede aksamalar yaşandığını görüyoruz.

Her ikisi de Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olacaklar, bundan haberleri yok.

Deprem sorunu aslında bir bölgenin sorunu değil, acısını, ağrısını, sızısını tüm yurt geneli çekmekte ve uzun yıllar bedelini ödemektedir.

Örneğin; 17 Ağustos Depremin yaralarını sarmak için çıkarılan 26 Kasım 1999 Tarihli 4481 Sayılı Deprem Vergileri Kanununda, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve aynı kanunun 8. Maddesi ile getirilen Özel İletişim Vergisi (ÖİV) bugün halen devam ettiğine göre, bu yükü genelin çektiği aşikardır.

O zaman, beklenen bir İstanbul depreminde yaşanabilecek maddi ve manevi kayıpları görebilmek için kahin olmaya gerek yok.

İnsanların kaderini doğrudan etkileyen bu yapıların, plan, proje ve etüt standartlarına uygunluğu; yapıcı, teşvik edici, destekleyici, yaptırımcı, uygulanabilir yasalar çıkarılıp vatandaşın lütfuna, buyruğuna bırakılmadan ülke ekonomisini doğrudan ilgilendiren bu soruna el koyma ve çözüm üretmeye yetkili siyasi organların öncelikli görevleri arasında olduğuna inanıyor, zamanın tahammülü olmadığına göre, atılacak adımların hızlandırılmasını bekliyoruz, bu anma gününde...

YORUM EKLE

banner178