Nereye kadar siyaset.?

Kendimizi bildik bileli imkan bulduğumuz her platformda bir gazeteci sorumluluğu ile yazı yazmaya, Vatandaşı rahatsız eden konularda fikir beyan etmeye, gördüğümüz her aksaklığın giderilmesi adına konunun muhataplarının dikkatini çekecek haber yapmaya çaba gösteriyoruz.
Yerleşim merkezlerinde var olan sıkıntılar  ile ilgili olarak aslında gidebileceğiniz yerler son derece sınırlıdır, Dolayısı ile var olan bir sorunun çözümü adına başvuracağınız ilk makam o kentin büyükşehir belediye başkanı, Kentin valisi en sonunda da ilçe belediye başkanıdır.
Böyle bir süreçte gazeteci olmak ister istemez siyaset yapmaya ve siyasetçiler ile gece gündüz bir arada olmaya mecbur bir yol izlemek zorunda kalıyor, Yazın tozu dumanı kışın çamuru, sonbaharda yağan yağmurlar dolayısı ile su altında kalan evleri yazmak bir noktadan sonra gazetecinin kaderi olmaktadır.
Böylesi  bir Türkiye’de bize uzun yıllardır gazeteciliğe hep siyasetçilerin penceresinden baktık, Hep siyaset yazdık, Yazdıklarımız ile birlikte “Nasıl olsa sürekli siyasetçiler ile birlikteyiz, Eğitimimiz , bilgimiz, tecrübemiz onlar kadar hatta onlardan biraz daha fazla, o zaman biz neden siyaset yapmayalım” diye düşünce toplum bizi yıllar yılı “Başarısız bir siyasetçi, orta halli bir gazeteci” olarak tanıdı.
Yazılarımızı okuyanlar ve bu yazılar yüzünden yıllar yılı tarzımıza alışanlar zaman zaman siyasetin dışında biraz duygusallık dolu daha edebi yazılarımızı görünce bizi hiç durmadan “Yahu Yüksel Ercan ne oldu sana, senin siyaset yazman lazım bizi öyle alıştırdın, senin ne için var şiirle, çiçekle, böcekle.?” diye ikaz edip duruyorlar.
Son dönemlerde hepimiz biliyoruz ki siyaset artık çekilmez, dayanılmaz bir noktaya geldi, Meydana gelen aşırı kamplaşma vesilesi ile hiç kimse karşısındakinin fikrine değer vermez oldu, siyasetçinin “Dediğim dedik, çaldığım düdük” ısrarı yüzünden az bir miktar kafa dinlemek isteyen kim varsa siyasetten, siyaset konuşulan yerlerden bir an önce kaçıp kurtulmanın yollarını arıyor.
Son birkaç yıldır farkına vardık ki siyaset bizi gerçekten fena halde yormuş, hırpalamış, Sabah erken saatlerden gece yarılarına kadar koşturup kendi inandıklarımıza karşımızda bulunanları da inandırmak adına verdiğimiz mücadele bizi de bitap düşürmüş.
Böylesi durumlarda insanın sığınacağı liman daha çok edebiyat, daha çok şiir, daha çok duygusallık oluyor, bizde son birkaç yıldır siyasetten bıkıp usanmış birisi olarak siyasetin fırtınalar ile dolu denizlerinden kaçıp Edebiyatın sakin limanına demirlemek gibi bir tercih yapmaya başladık.
Böyle si bir tercih yukarıda da belirttiğimiz gibi okuyucularımızın bir miktar garibine gidiyor olabilir ancak sürekli siyaset yapmanın devamlı siyasetçiyi takip etmenin onlarda ilgili yıllar yılı yazmamıza, “İşin doğrusu budur” şeklinde ikaz etmemize rağmen ne siyasetçilerde ne de siyasette hiç bir değişimin olmadığını görünce “iyilikse de bu kadar kötülükse de bu kadar” demek zorunda kaldık.
Siyasetin bu kadar yozlaştığı , bizim “insana hizmetin birinci yolu” olarak bildiğimiz siyasetin bambaşka mecralara doğru gittiği böylesi bir ortamda bizim gibi pek çok gazeteci arkadaşımızın da daha çok siyasetin dışındaki konular ile ilgilenmeye başladıklarını çok net bir şekilde görüyoruz.
Bilindiği gibi Türkiye’de insanın dünyaya geldiği andan son nefesini verdiği dakikaya kadar herkesi etkisi altına alan ve bir türlü bırakmayan siyasetten kolay kolay kurtulmanın mümkün olmadığını elbette biliyoruz ancak kendimizi ne kadar çok siyasetten çekersek o kadar mutlu olacağımızı da çok iyi biliyoruz.
Bundan yıllar önce İstanbul’da başkanlığını Erdoğan Aslıyüce’nin yaptığı Yesevi Vakfı’nda her cumartesi günü şiir yarışması yapardık, bizimde Jüri üyesi olarak katıldığımız bu yarışmalara her cumartesi günü başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin dört bir tarafından amatör şiir yazarları katılır, yazdıkları şiirleri var olan katılımcılara okur onlarda bizde mutlu olurduk.
Sonrasında aynı Vakıf aracılığı ile uzun sayılacak bir süre Türkiye’nin dört bir tarafını dolaşıp gittiğimiz yerleşim merkezlerinin kültürel etkinliklerine katlıyor orada da Şair ve Edebiyatçı dostlarımızın hazırladıkları eserleri hep birlikte değerlendirirdik.
O zamanlarda kanımıza giren siyaset sebebi ile Kültürel etkinliklere mecburen ara vermek zorunda kalmıştık, bugünlerde siyasete harcadığımız emek ve zamana hayıflanmamızın sebeplerinden birisi de Kültürel etkinliklerden bizi ayrı koymasından dolayıdır.
Zaman çok hızlı bir şekilde geçiyor, Her ne kadar siyaseti akşamdan sabaha hayatımızdan çıkaramayacağımızı bizde biliyor olsak ta siyasetin bizi eskisi kadar cezbetmediğini yaşadığımız şartlar dolayısı ile her gün biraz daha fazla fark ediyoruz.
Bu aşamadan sonra da siyasetin zaten insanın ruh dünyasını onaracağını asla düşünmüyoruz aksine siyasetin insanın sinir sistemini berbat eden bir kurum olduğunu her geçen gün biraz daha fazla fark eden birisi olarak bundan sonraki hedefimizin de “daha az Siyaset daha fazla Kültürel etkinlik” noktasında olduğunu da anlamış olmanın keyfini yaşıyoruz.
 
 
 
 
 
 
 
 
YORUM EKLE

banner178