Dış güçlerin, bizim topraklarımızı daha da küçültmek için uğraştığı şu günlerde, uzak doğuda minik bir ülke olan kuzey Kore, atomları birleştirerek ortaya çıkardıkları füzyon teknolojisiyle hidrojen bombası denemeleri yapıyormuş, haberi gazetelerde yer aldı.
Termonükleer silah olarak adlandırılan hidrojen bombası, hidrojen izotopları arasında nükleer füzyon tepkimesinin oluşturduğu enerjinin, denetimsiz patlatılması sonucu ortaya çıkan bir silah türü.
İkinci Dünya savaşında da Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan bomba atomların parçalanması üzerine kurulu bir bombaydı.
Ne yazık ki günümüzde, bu iki kentte, hala ot bitmez. Yani biri atomu birleştiriyor, diğeri de atomu parçalıyor.
Sonuçta toprakta ot bitmez hale geliyor.
Bizde de geçmişini utanç verici bulan ve geçmişini aşağılamayı, ilericilik, modernlik hüneri sayan bu zihniyetin, kör ve paslı düşüncelerini, kafasından, bilinçaltından silip atamayan bir grup insanın gürültüleri patlıyor.
Bizim içerdeki beynine yeterince oksijen gitmeyen arkadaşlar, araştırmadan, öğrenmeden, sormadan Sultan Hamid’e verip veriştiriyorlar.
Mesele şu Japonya’ya 1889 yılında gönderilen Ertuğrul Fırkateyn meselesi.
Neymiş efendim, 527 kişiyi, padişah kasten ölüme göndermiş.
Bu gemiye batma eleştirisini yapanların, “denizle, gemiyle, gemicilik bilgilerinden, sancak, iskele, alabanda, alarga, alabora, babafingo, gabya, zabit, torpido, roda, palanga, mizana direği, lagerta, kropi, istim, hırça, usturmaça, izbarço, güverte, furtuna, filika, eğreti dümen, demir almak, çırçır, bandıra “ gibi denizcilik terimlerinden, uzaktan yakından bilgilerinin ve ilgilerinin de olmadığını düşünüyorum.
Hatta onların bir sahille bile alakaları olmadığı kanaatindeyim.
Konuşuyorlar, “Abdülhamid, yok donanmayı kızağa çekmiş, yok korkmuş, yok öyleymiş, yok böyleymiş.”
Onlara sorum şu; 1890 yıllarında, İngiltere’den iki denizaltı gemisi sipariş eden ve onların içlerine torpido yerleştiren siz miydiniz?
Hakaret ettiğiniz Abdülhamid mi?
130 yıl önce, Sultan torpidoları size yerleştirip uzaya yollasaydı daha iyiydi.
Türk deniz tarihinin en acı dönemiymiş.
Ne acı Japonya’ya gemi yollanıyormuş.
Abdülhamid’in donanmayı limana çektirdiği muhakkak doğrudur.
Artık miadı dolmuş, eskimiş, işe yaramaz gemiler yerine, ileriyi gören devlet adamı Abdülhamid İngilizlere iki adet denizaltı gemisi sipariş ediyor.
Sonra onları teslim alınca bizzat kendisi de gemiye gözlemci olarak girip, gemiye torpido monte ettiriyor.
Ve Abdülhamid donanmaya düşman öyle mi?
Neremle güleyim size bilemiyorum.
Tarih boyunca, limandan ayrılıp geriye dönmeyen çok gemimiz olmuştur. Ertuğrul Fırkateyn’i bizim gemimizdi.
1889 yılında Japonya’ya gemi göndermek, kolay ve ucuz bir iş değildi.
Bu bir gemi kazasıdır.
12 aylık bir yolculuğun dönüşünde meydana gelmiştir.
Gemi alabora olup, kısa zamanda okyanusa gömülmüştür.
Ege ve Akdeniz’den çıkmayan bir donanmamız vardı diyenlerin, Ertuğrul gemisinin uzak doğuya yaptığı seyahati görmek, bilmek istememeleri, gülünç ve düşündürücüdür.
Bundan 130 yıl önce, denizaltı gemisine torpido monte eden ilk ülke, denizaltı gemisi olan ikinci devlet olduğumuzu unutmamak lazımdır.
Tüm olumsuz koşullara rağmen, 11 ay süren bir yolculuktan sonra, Japonya’ya sağ salim varan bir gemidir, Ertuğrul.
Bu olaydan yüz yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti, onların anısına Turgut Reis gemisini Japonya’ya yollamıştır.
Gelelim gemiye…
Ertuğrul Fırkateyn yine yola çıkabilir diye sağlam raporu da veren, 24 yıllık bahriye naziri Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’dır.
Kadıköy’ün herkesin bildiği bir semtine de onun adı verilmiştir.
Onun anısına Hasan Paşa’nın damadı Osman Paşa’da Ertuğrul gemisinin komutanıdır.
Kendi damadını 619 kişilik mürettebatla paraya pula da tamahı olmayan bu paşanın yollaması, Ertuğrul gemisinin yola çıkılabilir bir gemi olduğunun göstergesidir.
Kaldı ki Hasan Paşa, Sinop deniz savaşında, şehit düşen Piyade Hüseyin Paşa’nın da oğludur.
Yani dededen toruna denizci ve gemicidirler.
Öyle denildiği gibi, kimseyi ölüme gönderecek insanlar da değiller.
Günümüzde Japonya’ya gitmek bilemedin 12 saat.
O tarihte gemi 12 ayda gidiyor.
İmparatorluğun sancak göstermesi gereken, İslam beldelerini de ziyaret ederek, sonunda padişahında iadeyi ziyaretini tamamlamış oluyorlar.
Bize düşen 619 kişilik mürettebatla yola çıkan ve dönüş yolunda 527 denizcinin kaybedildiği bu elim kazadan sonra, fatiha okumaktan başka bir şey olmamalı.
Bu gemi kazası vesilesiyle Abdülhamid’e saldırmanın da, yalanında kimseye faydası yok.