Herkesin özlemi Eski günler

Yalnızlık... caddede, sokakta, evde..
Ben beni özlerim; gurbet bu derim.
Mezarlıkta güler yaşlı bir dede ..
Yaşarır gözlerim; gaflet bu derim.
Eskiden, Yani İdeolojinin tavan yaptığı dönemlerde,
Yani dünyayı tek başına kurtarabileceğimize inancımızın tam olduğu günlerde
Yani inançlarımız ile inandıklarımızın aynı noktada buluştuğu dönemlerde,
Yani Dostlukların sokaklarda üç kuruş menfaat için satışa çıkartılmadığı bir dünyada
Biz sanatla, Edebiyatla, Şiirle daha çok haşır neşirken
Dünya bu kadar bozulmamıştı.
Siyasetin “dünya ikbali” için değil “Allah Rızası” için yapıldığı dönemlerden bahsediyorum.
Daha çok okurduk, daha fazla dinlerdik, daha az konuşurduk.
Hazar Kabardığında Türk dünyasının da kabaracağına, Adriyatikten, Çin seddine akacağımıza inancımızın tam olduğu günlerde.
Beyaz Saray’ın bahçesinde atımıza ot yedireceğimiz günlerin çok yakında geleceğine emin olduğumuz anlarda.
Hesapsız-kitapsız idealistlikten ödün vermediğimiz günlerde.
Başbuğ Alparslan Türkeş’in Kara yolu ile Ankara’dan, İstanbul’a geçeceğini duyup gece yarılarına kadar Gebze Tübitak Köprüsünün altında saatlerce “Acaba Başbuğ şu gelen aracın içindemidir” diye heyecandan kalbimizin yerinden çıkacağı gecelerde.
Başbuğ’u beklerken “Hani geceye salınan Türküler senin içindi” diye başlayan şiirleri avaz avaz okuduğumuz kasvetli akşamlarda.
Günlerin böyle geçeceğini ve hep böyle devam edeceğini düşünürken,
Bir baktık ki simsiyah saçları olanlar beyazlaşmış, bizim gibilerin ise kafalarında tek tel kalmamış.
Herkes kendisini dünyanın merkezi olarak görmeye başlamış.
İdealler yerle yeksan edilmiş, ego tatmini her şeyin üzerinde kabul görmüş.
Vefa ise Sanatçı Ferdi Özbeğen’in şarkısında  söylediği “Bardaki kadın” haline gelmiş.
Millet olarak “Gel Ha gönül havalanma engin ol gönül engin ol” türküsünden “Hey Corc versene borç” şarkısına geçilmiş.
İşte o an anladık ki Şiirin, Edebiyatın, sözün hiçbir anlamı kalmamış.
İnançlarımız olduğu  yerde duruyorken inandıklarımız şekil değiştirmiş..
O aşamadan sonra “yalnızlığın” en iyi dost olduğu herkes tarafından daha fazla kabul gördüğü günler başladı.
Herkes kendi kabuğuna çekildi.
Kalabalıklaşan caddeler içerisinde herkes daha bir yalnız kaldı, ”Sazını yalnızlığın duvarına astı” ve öylece kalakaldı.
Sonra “Çelik testere ile suları kesmeye başladı ve kestiği suları yıkayıp duvara asmanın mücadelesini verdi” yıllar yılı.
Sonra kendi kendisine söylenmeye başladı “Güzel insanlar güzel atlara binip gitti”
Geriye sadece ve sadece yalnızlık kaldı.