Uzun süredir yanına yanaşamadığım ve yazmaktan da korktuğum güncemin halini sormak istedim bu gece ve senin halini sormak istedim geceye, bir kadının ıslanmışlığı neyse karanlıkla, ben de yalnızlığına bakmak istedim tekrar, ıslanmak belki onunla. Sendeki yalnızlıktı beni paramparça eden, hani bir bavul alıp da yanına ilk terminale gitmek ister gibiydin, ya da yağmurdan ilk defa bu kadar sızlanır gibiydin. Beni mahkum etmiştin bir kere bütünleşmiştin benliğimle, artık bir kora değse elin ben yanıyordum alev alev. Senin bir ah çekmenle bütün şehirlerim boğuluyordu gözyaşlarımdan.
Beni anla ve yatağına aldığın her gece, beni aldatır gibi seviş geceyle, bütün şehri sığdır yüreğine ve kalabalıkları bas bağrına, bir ben kalayım dışarıda, yağmur ıslatsın gözlerimi ve bir bavul alıp yanıma kaçayım bu şehirden de, ilk otobüs alıp götürsün beni en yüksek dağına bu coğrafyanın, yanan şehirdir 'boş ve ıssız yine deniz'.
Kayıp bir ülkenin puslu şehirlerinin çıkmaz sokaklarında yolunu bulamayan bir şaşkınım bu sıralar, sen sustun, hayat sustu, ben de susuyorum.. Susuyor.. Susu.. Su.. Ssssssss
Dostum sabrın nerede? Hayat bir sabır, ölüm bir sabır, kıyısındayız işte sabrın. Aşkımız sabır istiyor şimdi, daha çok sabır. Bir şeyin varlığında değil, yokluğunda göstereceksin sabrı. Uzun süredir sabrı tüketiyorum. Yoksun, yokluk gerçeğin ta kendisi. Kıyısında bir ölüm eğitiyorum şimdi yaşamın. Öğretmendik hani, en güzel öğretmen ölüm oysa. Çok şey öğrendim hala da öğrenmekteyim: Yokluk ölümmüş. Ölüme denk yokluğun, yine de aşkımızın sabrını tüketiyorum azar azar.
Dostum, neresindesin sabrın, neresindesin ölümün, neresindesin hayatın. Bütün gece didindim sorularla, en sonunda daldım çıkmaz sokaklara. Düzyazı benim işim değil. Ne demek istediğimi en iyi şiirle anlatıyorum ben. Ne olur sen de şiirle anla beni, şiirle çoğalt direncimi.
Seni şimdi sabır kadar seviyorum. Anlıyor musun?