Büyük şef(ler)in algı menüsü

Birkaç haftadır yazmıyorum. İçimden gelmiyor.
Daha çok “Yaz, yaz değişen bir şey yok” duygusu yazma isteğimin önüne geçen.
Önüne geçilemez bir öfke var içimde; birilerinin yüzüne “Bu ülke bu hale geldiyse sebebi sensin, sizsiniz!” deme isteği.
İtten it doğar, kurttan kurt…
Ne çok yalan dinliyoruz bu ara.
Ne çok sahtelikle, samimiyetsizlikle karşı karşıyayız.
Adamlar o derece rahat; yalan söylemek siyasetçiliğin doğasında var, havasında her biri.
Ülke halkına,
Seçmene gelince, futbol takımı taraftarından farksız
Bir amigo öncülüğünde transa geçen fanatiğin ruh hali içerisinde
Kim, kimin borusunu neden öttürmekte? Bunu akıl yoluyla açıklamak zor.
İnsan düşünmeden, sorgulamadan edemiyor doğrusu, aklı başında kaç adam kaldı bu topraklarda?
Bambaşka bir boyuttayız artık. “
Algı denilen illet toplumun tüm kesimlerini bir kanser gibi sarmakla kalmayıp omurgasına kadar yayılmış durumda.
Ülkenin, “deneğine” son anda sunulan, öncesinde yalnızca “Büyük Şef(ler)in bildiği bir algı menüsü var artık; duruma göre aralıklı olarak değiştirilen, günü, zamanı geldiğinde test edilmiş ve başarı sağlanmış yöntemlerle hassasiyetlere enjekte edilen.
Onun içindir ki toplu yönelimler, toplu tercihler içindeyiz artık.
Oysa toplumsal reaksiyon olarak görünenin, toplumda yer yer umut uyandıranın, o anda geleceğe güvenle bakmamızı sağlayanın ne olduğunu bir fark edebilsek...
Hadi, geçtik o anda fark etmeyi, diyelim ki o tuzaktan bir şekilde kurtaramadınız kendinizi, en azından içinde yer aldığınız toplumsal tepkinin yakın zamanda doğurduğu sonuca dikkat kesilmek bu kadar mı zor?
Bir insan kaç kere aynı yanlışa düşer?
Kaç kere, “Ne bileyim, o anda o kararın doğruluğuna inanıyordum,” der?
Ya siz, ne kadar inanırsınız artık ortaya konan tercihin son derece hesapsız kitapsız olduğuna?
Bir ağacın kurdu kendinden olur da bir ağacı bu kadar mı kurt sarar, içini oyar da oyar?
 
                                                                Hayat işte…
 
 
 
Hayatta ya bardak oluruz acıyı dibine kadar içimizde hissederiz, ya da göl olup suyun tadına varırız...
 
Hintli bilgeden hayatta ısrarla bardak olmaya çalışanlara "Ya hakikaten" dedirtecek hoş bir hikâye...
 
Hintli bir yaşlı usta, çırağının her şeyden sürekli şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.
 
Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
 
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
    
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle
"Acı" diye yanıt verdi.
 
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı.
 
Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi.
 
Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
  
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı" diye yanıt verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı" diye soran yaşlı adamı,
"Hayır" diye yanıtladı çırağı.
 
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
     
"Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
 
Bazen acılardan toz duman içinde kalır iç sesimiz
Duyamayız.
Bazen de çok ağırdır her şey.
Nefes almak bile ağır gelir bazen...
İnançların zedelenmiştir, uyguların zedelenmiştir, vücudun hırpalanmış parçalanmış, lime lime olmuştur sana göre belki de…
 
Öyle yalnız, öyle terk edilmiş hissedersin ki kendini.. Boşalmış, boşaltılmış, bomboş bir çuval gibisindir bazen de…
 
Anlamlar gelir aklına sonra… Hayatın anlamı... Yaşamın anlamı... İnsanlar… Bu güne kadar biriktirdiklerin gelir…
 
Yaşamda her zaman geniş açılarla bakmak, yaşamın illaki bir tarafına tutunmak, beterin beteri olduğunu bilmek içimizdeki acıları da, sıkıntıları da bir anlamda hafifletir,
          
Asıl olan acıların, dertlerin üstesinden gelebilmek değil midir?
 
Kendi dert ve sıkıntılarımızı yaşarken bizimkinden daha yoğun yaşayan insanları görünce halimize şükrettiğimizde az olmamıştır hani!
 
En büyük sevincin de hayatta ve yaşıyor olmandır işte. Onun için de artık bardak olmayı bırakmak, göl olmaya çalışmak gerekir.
         
Siz ne dersiniz?
 
 
Kalın sağlıcakla…
 
 
YORUM EKLE