15 Temmuz gecesi meydana gelen Darbe girişimi sonrası her kafadan bir ses çıkarken ve Darbe girişimin arkasında ABD’nin mutlak süratte olduğu hemen her kesim tarafından kabul edilirken asıl sorulması gereken “ABD bu bölgede Demokrasi istiyormu.?” Sorusuna cevap aramak nedense herkese ürkütücü geliyor.
Hatırlayınız, kaşlarını çatıp baktığı yerde taş üstünde taş kalmayan, eli ile işaret ettiği her bölge yangın yerine dönen ABD’nin Eski güvenlikten sorumlu danışmanı (Eski dışişleri bakanı) Condoleezza Rice’in 07 Ağustos 2003 tarihinde Ortadoğu projesi ile ilgili en çarpıcı açıklama Washington post gazetesinde yayınlanan yazısında “Transforming the Middle East – Ortadoğu’yu dönüştürmek.” Fas’tan, Basra Körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu “söylemesinin üzerinden 13 yıl geçti.
Condoleezza Rice’in 07 Ağustos 2003 tarihinde yaptığı bu açıklama sonrası  televizyonların karşısında ABD Cola’sı içip ABD Cips’i yerken bir baktık ki Ülkelerin sınırları değişiyor, tek bir kurşun atılmadan daha faaliyete yeni başlayan “Sosyal Medya” aracılığı ile uzun yıllardır Ülkelerini yöneten Devlet Başkanlıkları el değiştiriyor, Bir gün önce dillere destan bir hayat yaşayan “Kudretli Devlet başkanlarının “bir kısmı kendi vatandaşları tarafından “linç edilirken” canını kurtarabilenler de başka ülkelerde kaçmak zorunda kalıyorlardı.
Sizin Ülkenize Demokrasi getireceğiz” diye yola çıkan ABD kuvvetleri bırakın demokrasi getirmeyi girdikleri ülkelerde taş üstünde taş bırakmıyorlar, Her ülkede yüzbinler ile ifade edilen insanı öldürüyor, Şehirleri harabeye çeviriyor o ülkenin vatandaşlarını da çaresiz acılar içerisinde bırakıyorlardı.
ABD en dikkat çekici değişikliği herkesin kabul edebileceği gibi Mısır’da yaptı, Mısırda seçimle gelmiş Devlet Başkanı Mursi’ye karşı yapılan Darbe ile yönetime el koyan ordunun başı General Sisi o gün bu gündür Mısır Devlet başkanı olarak görev yapıyor seçilmiş Devlet başkanı Mursi’de aldığı idam cezalarının gölgesinde kapatıldığı Cezaevinde ömür sürüyor.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi Condoleezza Rice’in “içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu 22 Ülkenin sınırları değişecek” şeklindeki açıklaması muhtemelen Türkiye Cumhuriyetini yönetenler tarafından ciddiye alınmamış ve yöneticilerimizde sürekli “Türkiye Ortadoğu’nun hamisi olacak, Bölgenin en büyük Devleti olacak, Bu coğrafyada Türkiye’den habersiz yaprak kımıldamayacak” şeklinde hamaset yaparken birden bire 15 Temmuz gerçeği ile karşı karşıya kaldık.
Bu Coğrafyada bulunan ülkelerin sınırlarını değiştirmeyi kendisine hedef yapan güçler her ülkeye değişik metot uyguladılar, Türkiye’nin herhangi bir Ortadoğu Ülkesi olmadığını daha açık bir ifade ile Fas, Libya yada Tunus olmadığını bilen bu güçler diğer ülkeler için yaptıkları hızlı saldırıyı Türkiye için yapmadılar, beklediler.
15 Temmuz tarihinde başlatılan Darbe girişimi sonrası artık çok net bir şekilde anlaşıldı ki ABD bu Coğrafyada “Demokrasi ile yönetilen Ülke istemiyor” bunun aksine Askeri darbe ile iş başına gelmiş, yurt dışında da meşruiyet bulmak için başta ABD olmak üzere ABD güdümündeki, bütün ülkelere gereken bütün tavizlerin verildiği yönetimler daha fazla itibar görür oldu.
15 Temmuz akşamı uygulamaya konulan Darbe girişimi kimine göre başarılı oldu kimine göre başarısız oldu, bunu önümüzdeki günlerdeki gelişmelere göre bakıp göreceğiz ancak dikkat edilirse Mısır’da yapılan Darbeye karşı cılız bir karşı koyma olsa bile bu karşı koyma yönetimin değişmesini engelleyemedi ve belli bir süre sonra Mısır halkı Darbeciler ile birlikte olma yoluna gitti.
Türkiye’de ise 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı ile yalın ayak/başı kabak bir şekilde camiden çıkan, Meyhaneden çıkan, açık olan işyerinin kapısını bile kilitlemeden kadın /Erkek/Genç/yaşlı kim varsa yollara dökülüp “Darbecilere karşı büyük bir mücadele verdiler”
Darbe girişimi sonra başta ABD olmak üzere batılı Ülkelerin Darbenin gerçekleşmemesinden duydukları hoşnutsuzlukta en üst noktada seslendirilince anlaşıldı ki hakim güçler bu bölgede Demokrasi ile yönetilen Ülke istemiyorlar.
Bu konulara kafa yoranlar yada bizim gibi “Yüksek siyaset yapanlar” ABD’nin dış politikadaki hedeflerinin 3 yıllık 5 yıllık olmadığını bir Ülkenin yapısının değiştirilmesi adına ortaya konulan hedeflerin 50 yıllık yüz yıllık olduğunu çok iyi bilirler.
Bu kadar olumsuzluğu olumlu yöne çeviren iki gücün olduğunu ve bu gücün birisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan diğerinin de tartışmasız bir şekilde Türk milleti olduğu artık çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır, 12 Eylül 1980 ihtilali öncesi Darbenin olgunlaşması için büyük bir faaliyet gösteren ve halkı Darbeye hazırlayan “Hakim Güçler” 15 Temmuz gecesi muhtemelen Türk Milletini hesaba katmadılar ve yanıldılar.
Kendi ülkelerinde Demokrasiyi sonuna kadar kullanan bu “Hakim Güçler” bizimde sınırları içerisinde yaşadığımız bu coğrafyada Demokrasinin yaşamaması için büyük bir yarışa girmiş durumdalar ancak Darbelerden çok çekmiş ve nerede ise her 10 yılda bir darbeye maruz kalmış bu memleketin de Demokrasiyi kazanmak içinde canı dahil ödeyemeyeceği hiçbir bedelin de kalmadığı çok net bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır.