Aşk ve diğerleri, yani başka kelimeler, ölüm, şiir, kader, özgürlük vs. vs… Aşkla kıyas edilen her kelime benliğinden soyunup bambaşka anlamlara yolculuk yapmakta. Aşk kelimelere olduğu kadar dünyadaki bütün nesnelere de tesir edip onlara da farklı anlamlar yüklemekte, ya da şöyle desek yanlış olur mu: Aşk insana bir kez bulaştığında, bir virüs gibi insana ait olan her kelimeye ve insanın dokunduğu, gördüğü ve hissettiği her nesneye de nüfuz edip onu mutasyona uğratıyor.
 
Aşk ve ölüm, birbirine çok yakın iki kelime, hatta ikisi hep birlikte anılır olmuş zamanla. Aşk mı ölüme götürüyor yoksa ölüm mü aşka davetiye çıkarmakta, bu pek bilinmese de kesin olan bir gerçek var ki aşk da insanı ölüm kadar yalnız kılıyor, her şeyden uzaklaştırıyor.
 
Aşk ve kader, “Simyacı”da, çobana, vahada rastladığı aşkı -Fatıma- şöyle söyler: (Ne kadar çölle uyumlu sözler) "İnsan sevdiği için sever, aşkın hiçbir gerekçesi yoktur. Seni seviyorum çünkü bir düş gördüm, seni seviyorum, çünkü bütün evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı" Aşk gerekçe kabul etmeyecek kadar acımasız davranıyor. Dediği dedik bir diktatör, dilediğini asıyor, dilediğini yaşatıyor, tanrısal bir yönü var sanki, hiç kimseye hesap vermeden, bildiği gibi koşturuyor atını meydanlarda.
 
Slovenya'nın efsanevi şairi France Preseren'in şiir yazmasına sebep olan kimdi? O kadar güzel şiirler yazmasına sebep olan o kız, o imkansız aşkı Julia’ydı elbette. Demek ki aşkla şiir de birbirleriyle bağlantılı kelimeler. Biraz felsefe yapalım yine, aşk mı şiire götürür, şiir mi aşka yol verir? Ne tuhaf oyun bu böyle!!!
 
"kan mı göz yaşı mı dökülen, ardımızdan acele acele....."
 
" Özgürdü, çünkü aşk insanı özgür kılıyordu." Aşk ve özgürlük mükemmel bir ikili.
 
"İnsan sevince nesneler daha çok anlam kazanıyor." "Sevdiğimiz zaman olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman."
 
Aşk ve aylar, mevsimler… Güzel başlamıştı haziran, yağmurla yıkanmıştı yeryüzü ve kirler temizlenmişti, arınmıştık birlikte, ama kısa sürdü bu arınmışlık, tekrar günlerimiz kirlenmeye başladı, sıcaklar boğuyor şimdi nefesimizi. Ah hadi temmuz, hadi ağustos, çabuk geç ve terk et bizi, eylüle yol ver, ağaçların yapraklarını seve seve feda ettikleri eylüle yol ver, aşka yol ver, sanıldığı gibi ilkbahar değildir aşk ayı, en güzel aşklar güzün kalplerdeki yerini sağlamlaştırır.
 
Bugün bir yağmurun getirdiği hüznü taşıyorum yüreğimde, yağmurla beraber coşan yüreğimi zaptedemedim ve kalemi aldım elime, belki uzun sürmeyecek satırlar, ağdalı olmayacak kelimeler ama anlarsın sen beni, bunu bildiğim için de rahatım, bu dünyada beni bir tek sen anlarsın ve senden de maalesef fersah fersah uzaktayım, her yağmur seni getiriyor yanıma, aramızdaki bütün uzaklıklar yok oluyor, kalbimdeki o sıcacık yerin bir başka şenleniyor yağmurlarda, evet belki hüzünlendiriyor bu beni ama mutlu bir hüzün bu ve beni fazla kanatmıyor. Aşk ve yağmur…
 
Aşk ve ayrılık… Sevgili Dostum; bilmiyorum bir daha sana ne zaman yazarım, belki de son yazım bu sana, ama inan seni çok özlüyorum ve seni çok seviyorum. Belki bir başka yağmurda tekrar yazarım kimbilir, beni unutma, hep yağmurla hatırla, yağmurla özle beni...