Bir zamanlar bizlerde çocuk olduk ve çocukluğumuzu da çocukluk gibi yaşadık...
Zira o zamanlar çocukluk dendiğinde akla ilk gelen, afacanlıktı.
Çocukluk demek, bazen yaramazlık, bazen de söz dinlememekti.
Yani anlayacağınız çocuk olmak bizim zamanımızda çok ama çok güzeldi.
Bizim çocuk olduğumuz zamanlarda, akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve bu gibi teknolojik ürünler yoktu.
Bu nedenle de bizim çocukluğumuzda, aklımız fikrimiz körebe, saklanbaç, mendil kapmaca, uzun eşek gibi çocukların oynayacağı oyunları oynamaktı.
Tüm bu oyunlardan zevk alırdık.
Hoş zaman geçirir, insanlarla sürekli içi içe yaşardık biz çocukluğumuzda...
Çocukluğumuzun en lüks kaçamağı akşam eve her zaman olduğundan 1 saat daha geç gelmekti.
Boş zamanlarımızda, özellikle de kış aylarında en çok sevdiğimiz oyun, isim şehir idi.
Yani eve kapanmak zorunda kaldığımız o soğuk günlerde, bilgisayar başında değil, elimizde kalem kağıt alarak yazı yazma peşindeydik.
Kim bilir belkide bizim çocukluk zamanımızda teknoloji bu denli ilerlemiş olsaydı, bizlerde gecelerimizi isim şehir oynayarak ya da zamanın tek kanalı TRT'yi seyrederek değil, şimdiki gençlerimizin yaptığı gibi teknolojinin esiri olarak geçirirdik.
Bilinmez elbette...
Şimdi tüm bunları neden yazdığıma gelince...
Ülkemiz son derece genç bir nesle sahip...
Bu durum, başta nüfuzu hızla azalan Avrupa ülkelerini iyiden iyiye rahatsız etmeye başladı.
Öyle ki; gencecik beyinlerimize, sürekli olarak teknoloji empoze etmeye başladılar...
Esasen bu durum son derece tehlikeli ve ülkemizin geleceğini de tehlikeye atacak bir durum.
Bizim çocukluk zamanımızda, "evimize misafir gelsin de o misafirin çocuğuyla oyunlar oynayalım" düşüncesindeydik.
Bizim çocukluğumuzda, dostluklar sanal değil hakikiydi.
Biz, bizim çocukluğumuzda sahici dostlara sarılır, dertlerimizi sıkıntılarımızı sanal alemde ki değil, gerçek dostlarımıza anlatır, gerçek dostlarımıza içimizi dökerdik...
Günlerimiz asla sıkıcı geçmezdi.
Hep dolu, dolu yaşardık günlerimizi...
Şimdilerde ise dostluklar ve samimiyetler gerçek değil...
Hayatımız FACEBOOK gibi sosyal paylaşım sitelerinde, yalancı beğenilerle geçiyor...
Aile fertleri, mümkün değil bir araya gelemiyor ve aile fertleri arasında bu nedenle soğukluklar yaşanıyor...
Yani aynı evi paylaştığımız aile fertlerimizi tanımıyoruz bile...
Ne severler, neler yaparlar, bunları bile bilmiyoruz...
Aile fertleri arasında bizim çocukluğumuzda ailemizle yapmış olduğumuz o güzel ve doyurucu sohbetler yok artık...
Birbirini tanımayan ve asla bir araya gelmeyerek farklı odalarda yaşayan insanlar olduk çıktık.
Bu durum, son derece tehlikeli ve bir o kadar da sıkıntılı bir durum...
Çeşitli sosyal paylaşım sitelerinde, zaman geçiren ve birbirine tahammül dahi edemeyen insanlar olup çıkmak, acayip rahatsız edici...
Peki; ne yapmak lazım?
Yani bu durumu tersine çevirebilmek için neler yapmak lazım?
Nasıl davranmak lazım?
Aslında yapılması gereken en güzel şey, içimizi kemiren teknolojik aletleri çöpe attmak...
Lakin; bunu yapamıyoruz...
Neden mi?
Çünkü o teknolojik aletlerin tamamını gençlerimizn sevdiğinden çok daha fazla seviyor, önemsiyor ve bu nedenlerle de kopamıyoruz...
İşte sıkıntının ana noktası bu...
Teknolojiyi, bir kenara atma cesaretimizin olmaması...
Bakınız değerli okurlarım; gençlerimizi her geçen gün daha da kaybetmeye başladık...
Anlayacağınız gelecekte ülkemizin ve bizlerin en büyük teminatı olan genç nesillerimizi resmen ve de alenen teknolojiye esir ve dahi kurban ediyoruz...
Bunu yaparken de bile, bile yapıyoruz...
İşte asıl sorun burada...
Teknolojiye kafa tutmamız ve esareti altına aldığı, ipotek koyduğu genç nesillerimizi teknolojinin elinden acilen almalıyız...
 
Kalın Sağlıcakla...