15 Temmuz tarihini takip eden günlerde biz zaten bildiğimiz ancak Türkiye’nin hemen her noktasına bu kadar derinlemesine nüfuz ettiklerini tahmin edemediğimiz Cemaatlerin bu memleketin idaresinde şimdiye kadar iş başına gelen bütün hükümetlerden daha fazla söz sahibi olduklarına kanaat getirdik.
12 Eylül 1980 tarihinde yapılan İhtilal sonrasında yol verilen ve ismine “Yeşil Kuşak projesi” denilen yapılanma ile Cemaatlerin ve tarikatların palazlanmasının önü açıldı, başta Gülen Cemaati olmak üzere ismini bildiğimiz yada bilmediğimiz pek çok Cemaat Devletin bütün kadrolarını ele geçirme noktasında birbirleri ile yarışmaya başladılar.
Her ne kadar bir dönem Fethullah Gülen’in hemen yakınında olan Nurettin Veren her ne kadar FETÖ’yü bir türlü AK Parti hükümetinin iktidara geldiği tarih olan 2002 yılına bir türlü yanaştırmasa da kabul edelim etmeyelim Cemaatlerin asın büyümesi geçen bu 15 yıllık zaman dilimi içerisinde oldu.
Cemaatler hemen her dönem Cemiyetleri yönetmek istemiş yönetimde söz sahibi olabilmek adına kendilerine açılan kapılardan içeriye girmekten asla imtina etmemişler ve yukarıda da belirttiğimiz gibi en sonunda 15 Temmuz tarihinde olduğu gibi “artık pastanın dilimi bize yetmez, pastanın tamamına sahip olmalıyız” demekten de geri kalmamışlardır.
Biz kendimizi bildik bileli kurulan ve iktidar olmak için çaba gösteren tüm siyasi partiler Eğitim politikaları bölümüne “Din eğitimi Devlet eli ile verilmelidir” şeklinde bir ibare koyarlar ve biz bir vatandaş olarak biliriz ki Devlet dini eğitimi kendi kurumlarında verir, dolayısı ile Dinini, diyanetini öğrenmek isteyen çocuklarda Cemaatlerin , Tarikatların eline düşmezler.
Ancak Seçim yanaşıp iş İktidar için gerekli oy oranını yakalamaya geldiğinde bir anda pıtırak gibi ortaya çıkan ve “Bizim şu kadar oyumuz var” diyen Cemaat ve Tarikatların “Toplu oylarını” almak isteyen parti bir anda “Din Eğitimi Devlet eli il everilmelidir” ifadesinin üzerine kırmızı kalem çekerler.
Ülkelerin sınırları içerisinde Cemaatler olur, Tarikatlar bulunur ancak yüzünü Batı’ya dönen Türkiye’den başka hiçbir ülkede Cemaatlere ve tarikatlara bu kadar müsamaha edilmez, Devletin kadrolarında Liyakat esas alınacağına, “Seçimde falanca cemaat bize şu kadar toplu oy verdi dolayısı ile bizde şimdi Devlet kadrolarında bu cemaate mensup kadrolara yer verelim” anlayışı yıllar yılı Türkiye’nin iki yakasını bir araya getirmesine imkan vermiyor.
Cemaat ve Tarikatlara verilen kadrolar, Bunlara tahsis edilen araziler, Bunlara bankalardan verilen Krediler, bunlara hemen her kademede gösterilen müsamaha sonrasında serpilip semizlenen bu cemaatler yukarıda da belirttiğimiz gibi bir an geliyor pastanın tamamına sahip olmanın hesabını yapıyor.
15 Temmuz sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan FETÖ ile müthiş bir ölüm kalım mücadelesine girdi, Devletin her kademesinde sızmış olan Cemaat mensuplarının buralardan sökülüp atılmasına ve suçluların kanun karşısına çıkartılması adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek başına verdiği mücadele herkes tarafından takdirle karşılanıyor.
Ancak şu sıralarda duyuyoruz ki Gülen Cemaatinden boşalacak yerler için başka Cemaatler ve tarikatlar sıraya girmiş durumdadır, Orta yerde beğenirsiniz beğenmezsiniz seçimle gelmiş bir hükümet var ancak bu hükümete rağmen yeniden Devlet içerisinde yuvalanmaya başlayan yapı bundan sonra memleketi daha zor bir duruma düşürecek gelişmelere vesile olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti bu aşamadan sonra “Din Eğitimini” kelimenin tam anlamı ile masaya yatırmalıdır, Din Eğitimi Türkiye Cumhuriyetinin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda uygulamalı olarak verilmeli ve çocuklarımız cemaatlerin eline düşmekten kurtarılmalıdır.
Bu yapılmadığı zaman yani Din Eğitimi Devlet eli ile verilmediği zaman bugün kurtulduk diye sevindiğimiz Darbe girişimi hiç şüpheniz olmasın 10 yıl sonra 15 yıl sonra başka bir Cemaat eli ile karşımıza çıkacaktır ve o zaman çok geç olacaktır.
Katrandan kurtulup zifte saplanmasının hiçbir manası yoktur, Türkiye yüzde 99’u Müslüman olan Laik bir ülkedir, dinini kim nasıl yaşıyorsa yaşasın, İbadetini kim nerede yapıyorsa yapsın buna bir şey dediğimiz yok ancak Hükümet korkulu rüya görmek istemiyorsa Cemaatler meselesini hazır böyle olağanüstü bir süreç yaşanıyorken çözüp herkesi rahatlatmalıdır.
Senin Cemaatin kötü, Benim cemaatim iyi anlayışı bizi bugünden daha kötü günlere götürür ki oda bünyemizde telafisi imkansız yaraların açılmasına sebep olur.