Ramazan ayının gelmesi ile birlikte bilindiği gibi bizim memlekette nerede ise “kuş sütünün eksik olmadığı” tam teşekküllü iftar sofraları düzenlenir daha çok cebinden para çıkmayan Belediye başkanlarının organize ettikleri iftar davetleri Ramazan ayına damgasını vurur.
Geçtiğimiz yıl eski bir Diyanet işleri Başkanı “Türkiye’de Müslümanlık artmıyor, gösterişe dayalı ibadet yoğunlaşıyor” şeklinde bir açıklama yapmış ve bu açıklama ilk aşamada bizim “Sözde muhafazakar kesim” tarafından ihtiyatla karşılanmış olsa da geçen süre içerisinde durumun tamda söylendiği gibi olduğu herkes tarafından kabul edilmeye başlanmıştı.
Son dört-beş yıldır düzenlenen İftar davetlerine geçtiğimiz yıldan itibaren de “Sahur Davetleri” eklendi, Düzenledikleri iftar programında yeterli şekilde “gösteri” yapamadıklarını düşünen başta belediye başkanları olmak üzere çok sayıda STK’lar iftarlara birde Sahur programı eklemeye başladılar.
Biz son yıllarda bu durumu yakından gördüğümüzden ve Ramazandaki iftar ve sahur programlarının “gösterişe dayalı İbadet” noktasına doğru akmaya başladığını anlayınca ramazan ayının ilk gününden itibaren başlayan “Yüksel Bey falanca akşam iftar yada sahur programımız var mutlaka bekliyoruz” şeklindeki davetlere “Teşekkür ederek” katılmamaya başladık.
Geçtiğimiz ve içerisinde bulunduğumuz Ramazan ayında daha çok “Protokol mensuplarına” yönelik olarak düzenlenen İftar ve sahur programlarına dikkat edildiğinde o il yada ilçe merkezlerinde görev yapan üst düzey bürokratlardan oluşan yaklaşık 40-50 kişilik bir grubun hemen her akşam başka bir noktada bir araya geldiklerini ve vatandaştan her geçen gün uzaklaştıklarını göreceksiniz.
Son derece büyük bütçeler ile oluşturulan iftar sofralarında uygulanan “Protokol” dolayısı ile zaman zaman hiçte hoş olmayan görüntülerin ortaya çıktığına şahit oluyoruz, İftar programlarına intikal eden protokol mensuplarına yemek yetiştirilmeye çalışılırken protokolün yemeği terk ettiği sıralarda henüz yemek alamayan vatandaşların çoğunlukta olduğu haberleri daha fazla gelmeye başladı.
Biz “Körler ile sağırlar birbirini ağırlar” şeklinde dönen bu İftar ve sahur programlarının fazla uzun süreli olmayacağını düşünüyoruz, Ramazan ayında bölgelerinde bulunan ihtiyaç sahiplerinin evinde iftar açılması gerekirken Gazetecilerin-Televizyon kamaralarının önünde Ramazan ayının faziletlerinden çok kendilerini anlatan kişilerin tertip ettiği bu organizasyonlar artık her kesim tarafından tepki ile karşılanmaya başlamış durumda.
Normal şartlar altında makamı ne olursa olsun daha açık bir ifade ile Cumhurbaşkanından en alt kademedeki Daire amirine kadar herkesin ortak talebi evinde çocukları ile bir tas çorbaya kaşık sallayıp sonra arkasına yaslanarak demli bir çay içmektir, ancak vatandaşımızın bitmek tükenmek bilmeyen “iktidar ve yükselme hırsı” istemediği halde o iftar daveti senin bu sahur kavurması benim diye koşturmasını gerektiriyor.
Ramazan Paylaşma ayıdır, Bölgemizde bulunan ihtiyaç sahiplerinin sofralarına oturmak onların dertleri ile dertlenme ayıdır ancak yazımızın başında da belirttiğimiz gibi yıllar yılı kaybettiğimiz pek çok değer gibi sonunda Ramazan ayının ulviyetini de ortadan kaldırmayı başarmış durumdayız.
İşin birde başka bir yönü var her kes tarafından tanınan son derece sağlıklı ve bir o kadarda muhafazakar dinine –diyanetine düşkün pek çok tanıdık nasıl oluyorsa Ramazan ayı başlamaz “Midem ağrıyor, Şekerim çıktı, doktorum izin vermiyor” diyerek oruç tutmuyor ama iftar ve sahur sofralarının da baş köşesinde yer almaktan asla çekinmiyorlar ya bizi en çok bu durum üzüyor.
Böylesi mübarek bir ayda böylesi Riya dolu hareketleri görünce kendi kendimize “ Yüksel Ercan En iyisi ne bu tür programlara katıl nede böylesi ikiyüzlü insanlarla karşı karşıya gelme” diyor ve evimizde var olan bir tas çorbaya kaşık sağlamanın en büyük mutluluk olduğunun farkına varıyoruz.
İşin artık günah tarafını çoktan aşmış pek çok riyakar artık vatandaşın gözlerinin içine baka “ayıp” etmeye de başladılar ki işin en tamir edilmez kısmı da bu olsa gerek.