* Dün, bugün yağmur hiç dinmedi… Kışa tekrar döndük sanki, bana sorarsanız kış sevdiğim bir mevsim, yağmur, kar, fırtına, bunlar vazgeçilmezlerim. Hayatıma benziyor diye seviyorum belki de, kış gibiyim ben, sürekli bir kaosu andırıyorum, karmaşa diğer adım, hayatımdaki basitliği de bu karmaşadan çıkarıyorum aslında. Her ne kadar kafa karıştırıcı olsa da, gerçek bu. Sıradan spontane yaşamlardan hiçbir şey çıkmaz, evden işe, işten eve bir hayat bana göre değil. Keyifsiz bir hayat bence, ama karşı da değilim böyle yaşayanlara, olabilir, insanlar dilediği gibi yaşamalı. Ama bu kısacık ömrü birtakım rutinlere feda etmek bana hiç mi hiç doğru gelmiyor, ne bileyim.
Hayat bence keyifli, özgür, dilediğince sürmeli, seçimlerin hoş olmalı, her an bir seçime gebe olduğumuzun farkında olursak, daha iyi yaşarız bu hayatı. Yine de tavsiyeleri de sevmediğim için kimseye bir şey önermiyorum, yanlış anlaşılmasın, ben kendimi yazıyorum zaten.
Yağmur hiç dinmedi dedik, bakın nereye vardı yazı, yağmuru seviyorum demekte haksız mıyım şimdi, bereketli yağmurlar bunlar…
Yağmur deyince Orhan Veli’yi hatırlamamak mümkün mü? Gerçi o güzel havalara aşıktı, o yüzden diyordu:
Beni bu güzel havalar mahvetti, 
Böyle havada istifa ettim 
Evkaftaki memuriyetimden.”
Ben yağmuru, karı, boranı, fırtınayı seviyorum inadına. Hayatıma benziyor işte, o yüzden seviyorum, ben böyleyim, hayatıma benzeyen her şeyi seviyorum…
Şiir dedik şiirden devam edelim:
Yılmaz Erdoğan da yağmurla ilgili güzel şeyler söylemiş:
“hiçbir kelimesini kullanmıyorum 
eski hikayelerimin. 
yeni sözlerde yıpranmış şeyler vardır. 
toz, buğu ya da kir. 
nasıl sevinirse bir kedi, 
bir karanfil. 
her mevsim kendini 
kendi yağışına yedirir. 
buluttur bir bakıma 
yağmurun anavatanı. 

işte benim 
dönüp dolaşıp 
Anadolu'ya yağışım bundandır.”
İyi bir hafta geçirmenizi diliyorum…