"Yalnızlığına kaç, dostum! Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş görüyorum."
Yalnızlığına kaç dostum!
Ne duruyorsun hala, neyi ya da kimi bekliyorsun?
Yüreğin sığınacak bir mekan arıyor belli, uzaklarda araman boşuna, yüreğinin yalnızlığına sığın dostum.
Huzuru yine kaybettiğin yerde aramalısın, yani yüreğinde, yani yalnızlığında, yani yüreğinin yalnızlığında. Ama dikkat et, bunun için önce kendini sevmelisin, kendini hem de çok sevmelisin.
Çünkü yalnızlık, kendini sevmeyenlerin zindanıdır bilesin.
Sen yalnızlığa sığınayım derken, huzur bulayım derken, kendi ellerinle kendi zindanına girmeyesin sakın, dikkat et dostum!
Yüreğini önce özgürleştirmelisin, ona bir çift kanat takmalısın sevginle. Ancak ondan sonra rahatlıkla girebilirsin cennet bahçene.
Tutsaklık olabilir yalnızlığın, dikkat et dostum!

Yalnızlığına kaç dostum! Seni kalabalıkların gürültüsünden sersemlemiş gördüm bugün, dost dediklerinin iğneleriyle delik deşik gördüm, sineklerin vızıltısıyla boğuşur gördüm.
Niye katlanıyorsun bu kadar eziyete, yazık olmuyor mu sana?
Dikkatlice bak etrafındaki tedirgin yüzlere, kan çanağı gözlere.
Sen teselli taşı mısın ki gelip geçen sana ağlaşıp duruyor, kendi derdin yetmezmiş gibi başkalarının dertlerini de yüklüyorsun habire sırtına, daha bakmadın mı sırtına yoksa, kamburunu görmedin mi henüz, hadi inat etme dostum, gel de sığın yalnızlığına, yüreğinin yalnızlığına.
Bak zaman gelip geçiyor, kendinle hiç dertleşmeden mi göçmek istiyorsun bu diyardan, sordun mu yüreğine, onaylıyor mu bütün yaptıklarını.
Yoksa ondan habersizce mi çevirdin işlerini her zaman.

Sahi sen kimsin dostum, hiç sordun mu kendine, nelerden hoşlanırsın, nelerden nefret edersin, kimleri sever, kimlerden kaçarsın?
Sahi sen aşık oldun mu dostum, kendinden başka birine yüreğinde yer açtın mı?
Ha, evet söylemiştin unutmuşum, bir kez çok büyük bir aşkla bağlanmıştın birine, bakmaya doyamadığın gözleri vardı, buram buram deniz kokan teni, yosun kokan saçları vardı, ne olmuştu, seni anlamamış, aşkına gereken değeri vermemiş, sonunda da seni yüzüstü bırakıp gitmişti değil mi?
Az mı vızıldamıştın, ah, nasıl unutabildim bunu? Sonra ne oldu, koca bir hiç değil mi?
Kendini sevmeden başka birini sevenin sonu hep böyle biterdi oysa, sana o zamanlar demiştim de sende dinleyecek kulak mı vardı?
Bu bile ders olmadı sana, bu fırsatı bile değerlendiremedin, gittin yine kalabalıkları seçtin.
Unuturum belki dedin, gürültülere boğdun yüreğini ve yine duymadın onun çaresiz haykırışlarını. Ah ben sana ne diyeyim dostum, onu dinlemedin beni dinle o zaman: Yalnızlığına kaç dostum!

Yalnızlığına kaç, dostum!
İstersen benim elimden tut, sana oraya kadar eşlik edeyim sessizce.
Korkma, yüreğini seviyorsan yalnızlığını da seveceksin, hem de çok.
Ölüler niye dönmez gittikleri yerden bilir misin sen?
Nereden bileceksin, hiç ölmedin ki sen, ya da hiç öldürmedin ki ölümü.
Yalnızlık bir ölüm denemesidir oysa, sen de yalnız kalsaydın biraz, ölüleri çok iyi anlayacaktın , niye dönmediklerini, gittikleri yalnızlar mezarlığından.
Mezarlık dedim diye ürkmeyesin sakın, en sakin şehirdir orası.
Yalnız kalamayanların korktukları bir mekandır sadece. Hem ne diye ürkelim ki oradan, gürültülü cesetlerin dolaştığı şehirlerden daha iyidir, daha huzurludur, yalnızlar şehri.

"Sevginle git yalnızlığına, kardeşim, yaratmanla git, doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin. Benim göz yaşlarımla git yalnızlığına kardeşim. kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben, ve böylece yok olanı." *

(Devam edecek…)

* -'Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt'