Bizde yıllar yılı “Zenginimiz bedel öder/ Askerimiz fakirdendir” diye bir türkü nakaratı vardı, Parası olanın askerlik zamanı geldiğinde şimdilerde adına “Bedelli” denilen bir yasa ile askerlikten kaytarmasına vesile olan türkünün nakaratı yıllar yılı seslendirilip durulur.

Ramazan ayının gelmesi ile birlikte “Zenginimiz bedel öder/Askerimiz Fakirdendir”  şeklinde söylenilen türküler bu mübarek ayda anında “Zenginimiz bedel öder/Oruç tutan fakirdendir” şeklinde dönüşür ve bir Ramazan ayı boyunca dillerden düşmeyen bir tekerleme olur gider.

Önceki gün yıllardır tanıdığımız ve ekonomik durumu ile birlikte sağlık durumu da son derece yerinde olan ve kendisini “Milliyetçi-Muhafazakar” olarak tanıtan bir dostumuza  “Oruç ile aran nasıl..?"  diye sorduğumuzda “ Yüksel Bey biliyorsun ben dinine diyanetine son derece bağlı Milliyetçi-Muhafazakar birisiyim ancak Doktorum son birkaç yıldır bana oruç tutmayı yasak etti, işte bunlarda Doktor raporu ve reçeteler” dedikten sonra cebinden bir sürü evrak çıkarınca işin hangi boyutlarda olduğunu bir kez daha şaşırarak anlamış olduk.

Ramazan ayı başlar başlamaz hali/vakti yerinde olan pek çok vatandaşımızın bir anda yurt dışına seyahat ettiğimi görürüsünüz, Ramazan ayının  belli bir kısmını yurt dışında geçiren bu “iyi huylu “ vatandaşlarımız muhtemelen Oruç dolayısı ile başladığını düşündükleri hastalıklarına da Avrupa ülkelerinde çare bulmaya çalışıyor olsalar gerek.

Bunların yanında birde Ramazan ayının başlaması ile “Mide” hastalığı nükseden dolayısı ile oruç tutmaktan imtina eden ve Orucun her günü için herhangi bir hayır kurumuna “şu kadar bulgur bu kadar pirinç” gönderen ve “Bulgur/Pirinç” ikilisi ile Ramazanı kurtaran tipler var.

İşin latife kısmı bir tarafa son dönemlerde başta kendisini “Muhafazakar” olarak takdim eden bir siyasi parti iktidarda olmasına rağmen oruç tutanların sayısında müthiş bir azalma olduğuna şahit oluyoruz.

Çok uzun yıllar önce yaşlıların ve rahatsızlığı olanların oruç tutmadığı zamanlar vardı, toplumda fazla olmayan bu hasta ve yaşlı vatandaşlarımız oruç tutmasalar bile tutanlara duydukları saygıdan dolayı yeme/içme ihtiyaçlarını kendi evlerinin dört duvarları arasında giderirlerdi.

Bugün bırakın Marmara bölgesini İç Anadolu yada Doğu Anadolu’nun Muhafazakar olarak bilinen pek çok yerleşim merkezinde Lokantaların ve yeme içme ile ilgili işyerlerinin bütün gün açık olduğunu ve açık olan bu işyerlerinin müşterilerinde asla bir azalma olduğu çok rahat bir şekilde görülecektir.

Kendisini “Muhafazakar” olarak tanımlayan grupların bile iş oruç ibadetine gelince nasıl yan çizdikleri ve uydurdukları pek çok bahanenin arkasına sığınarak “çok istiyorum ama doktorum izin vermiyor” bahanesinin arkasına saklanmalarının sebebi sanıyoruz ki önümüzdeki yılların başlıca günden konusu olacak.

Yıllar önce Köylerden ,kentlere doğru başlayan ve bir türlü durdurulamayan göç dolayısı ile her gün biraz daha aşınan değerler dolayısı ile köylerde kalan “Değerlere bağlılık” şehirlerde kendisine yer bulamayınca Oruç tutmak yine fakirlere kaldı.

İslam’ın beş şartından birisi olan Oruç ibadetinin bile doktor raporuna bağlandığı şu günlerde İslam’ın geriye kalan dört şartının ve İmanın altı şartının yerine nasıl getirildiği konusunda herhangi bir ifade kullanma imkanımız yok, zira yıllar yılı “ Din/İman/Allah/Kitap/Peygamber” üzerine konuşulan meselelerde kimseye yol vermeyen çok sayıda insanın bugün durdukları yeri görünce “Allah’ım sen beni ve aklımı koru” demekten başka bir çaremizin kalmadığını düşünüyoruz.