Deniz Baykal sonrası partinin Genel Başkanlığına seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun o dönemlerde estirdiği rüzgarın CHP’yi oy olarak daha üst noktalara taşıması beklerken bilindiği gibi bu rüzgar kısa bir zaman sonra birden bire durdu.
CHP’nin yurt genelinde tek başına iktidar olmasını bekleyenler girip te kazanılamayan 2 seçim sonrası partinin oy oranının yüzde 25’ler civarına demir attığını ve o noktada çakılıp kaldığı gerçeğini de kabullenmek zorunda kaldılar.
Biz bu sütunlardan sürekli “Türkiye’de genel yada yerel seçimleri kadrolar yada projeler değil sadece liderler kazanıyor bunun en iyi örneği de AK Parti ve Tayyip Erdoğan’dır, Tayyip Erdoğan’ın elini çektiği bir AK Parti’nin siyaseten var olması mümkün değildir” tezini savunup duruyoruz.
Türkiye’yi de demokrasi ile yönetilen pek çok ülke gibi 2 partili bir noktaya taşımaya çalışan “siyaset mühendisleri” terazinin bir kefesinde artık CHP’nin mutlaka var olacağını diğer tarafta da muhafazakar kimlikte bir partinin olacağı gerçeğini son 2-3 seçimdir iyiden iyiye empoze etmeye başladılar.
Türkiye’de siyasetin sağ tarafında yıllar önce pek çok siyasi parti varken bugün AKP ve MHP’nin kaldığı sol tarafta da CHP’den başka bir siyasi oluşuma artık kolay kolay yol olmadığı bilinen bir gerçek, 01 Kasım tarihinde son derece başarısız sonuçlar alan MHP ve HDP’yi de yüzde 10’luk oy barajına takarak sözünü ettiğimiz iki partili, sisteme geçmek için büyük bir mücadele var.
İşte bu konuda terazinin bir kefesinde bulunan ve her şart altında yüzde 25 ila 30 arasında bir oy potansiyeli bulunan CHP’nin atacağı birkaç adım partiyi en kötü ihtimal ile yüzde 35’ler civarına çıkartabilir.
Hafta sonu yapılan Kurultayda tekrar genel başkanlığa seçilen Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’nin iktidara geleceğini düşünen partili çok ama “Kılıçdaroğlu ile kesinlikle iktidar olamayız” diye düşünen partili diğerlerinden daha çok.
Kemal Kılıçdaroğlu ile iktidara gelip gelinmeyeceğini konusu bizden daha çok CHP’ye gönül vermiş partililerin meselesidir ancak Avrupa’nın pek çok ülkesinde sol partilerin iktidarda olduğu düşünüldüğünde Türkiye’deki sol hareketin kendisini bir kez daha gözden geçirmesi gerekmektedir.
Bütün bu olumsuzlukların yanında her şeye rağmen Türkiye’de parti içi demokrasiyi hayata geçiren parti hangisidir..? diye sorulduğunda taraflı tarafsız herkesin ortak cevabı CHP olacaktır. Belediye başkan adaylarını, milletvekili adaylarını ön seçim ile belirleyen CHP bu konuda takdir toplama devam ediyor.
Bütün bu olup bitenler elbette ki Türkiye’de seçimi kazanan belirleyici unsurun Parti başkanları olduğu gerçeğini değiştirmiyor, dolayısı ile CHP gibi son derece dinamik bir siyasi oluşumun genel başkanının da partideki hareketliğe ayak uyduracak bir yapıda olması kaçınılmaz gibi.
Girdiği bütün seçimlerden başarısız çıkan bir Genel başkanın bundan sonra yapılacak seçimlerde dde başarılı olma şansı varmıdır..? sorusuna belki verilebilecek pek çok cevap vardır ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi bu sorunun muhatabı partililerin kendisidir.
Ankara’dan gelen haberler önümüzdeki 5-6 yıl içerisinde bir erken genel seçime gidilebileceği noktasındadır, böylesi bir noktada CHP’nin erken yada zamanında yapılacak bir genel seçimde nasıl bir netice alacağı da karanlıkta kalabilir.
Söylemek istediğimiz Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de seçim kaybeden parti başkanının koltuğunu seçimden hemen sonra terk etmesi ve yerini de seçim kazanabilecek bir genel başkana devretmesidir.
Bu koşullar altında CHP’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir siyaset yapacağını, yeni seçilen parti yönetiminin iktidar olma adına nasıl bir çalışma yapacağını görmek için beklemek ve olup bitenleri takip etmemiz gerekecektir.
Ancak CHP’li seçmenin bu kadar vakti varmıdır…?
Cevap verilmesi gereken soru budur.