“Gözleri olanlara dünyada görülecek hiçbir şey olmadığını söylemek zordur. Ne var ki gerçek bu, inanın bana. Dünyayı tanımak için dinlemek yeter. Yolculuklarda görülenler bir aldatmacadır yalnızca. Gölgelerin peşinde başka gölgeler. Yollar ve ülkeler, önceden bilmediğimiz hiçbir şey öğretmez bize; gecenin dinginliğinde kendi içimizde dinleyebileceklerimizden başka hiçbir şey.”*
Bir rüzgar daha esti ülkemin karanlığını sıyırarak, geldi içime sığındı. Daraldığım günlerin öfkesi ıslık gibi eziyordu ruhumu, kayıp ruhumu. İşkencesiz geçen her gece sabaha aydınlık kusarak erişiyordu, ben hep eziliyordum. Ağır bir gölge, postallarıyla çiğniyordu bedenimi. Bir yanda müzik olmasa çıldırası geliyor ya insanın, melodiler can katıyordu birden geceye: “Hani benim sevincim nerde? Akvaryumum, kanaryam. Duvarlar konuşmuyor anne”
Gözlerim merhameti dileniyordu dünyadan, görmek için değil, dinlemek için izin istiyordu. Arz dirilmiş, gölgeler bir bir dizilmişti sağ yanıma, safları sık tutalım dendiğinde ancak, cenaze namazında olduğumun bilincine varmıştım. Korkmadan salavat getiriyordum, bu kimin ölüsüyse yabancı gelmiyordu, tanıdık bir yatışı vardı, dizlerini karnına çekmiş olmalıydı, iki büklümdü musalla taşında: Allahü Ekber! dediğinde küçük bir çocuk, ipleri çözüldü uçurtmamın. Gitme!!! diye haykırdım ardından; genç bir adamın son bakışıyla baktı gözlerime: “dünyayı mı tanımak istiyorsun, kendini mi, bir karar ver artık, gölgelerle boğuşma yeter!”
Sustu bütün sesler ve gece bir kez daha donuk renkleriyle büründü gözlerime, kan rengi çiçekler bitiyordu yerden, her yerden nefes fışkırıyordu adeta, tabiat çıldırmış olmalıydı ya da ben delirmek üzere son şizofren türkülerimi söylüyordum ki bahar geldi, sustum, gölgeler bir bir dizildi sağ yanıma, hatun kişi niyetine Allahu Ekber! küçük bir çığlık belirdi boğazımda, eyvah dedim annem, annem bu! “Penceresiz kaldım anne, uçurtmam tellere takıldı, hani benim gençliğim anne”
Eceabatta, feribotta martılara simit atarken hatırladım seni şimdi, tanımak için dünyayı kendini dinlemen yeter derdin, görülecek bir şey yok inan, bu dünya sensin, senin yüreğinin ekseninde dönüyor dünya, ben zaten yoktum yanında, gölgeleri sayıyordun sen, ben zaten yoktum, ama her gölgende bir ışık bırakırsan, bir ezgi değerse kulaklarına, işte ben orada çıkar gelirim gözlerine.
 
Bir rüzgar daha esti sağ yanımdan, bütün gölgeleri kovdum. Yalnız melodilere direndim, yenilmeden dinledim kendimi, yüreğimi. Sustum ve merhameti dilencilere bırakarak eriştim gecenin sabahına. Hayat daha yeni başlıyordu bu küçük çocuk için.