Siyasetin hayatımıza etkisi

Türk insanı oldum olası siyaseti sever, Çok iyi konuşan, Hatip olan siyasetçileri de her zaman ayrı bir yere koyar, Tartışmalarda karşısındaki rakibin fikirlerini çürüten siyasetçiye oldum olası kredi açar ve bu süreç bir ömür boyu sürer gider.

Siyasetin hayatımıza etkisi
banner158
banner174
 Özellikle  hayatımıza siyaset yolu ile giren -Süleyman Demirel-Bülent Ecevit-Alparslan Türkeş-Necmettin Erbakan-Turgut Özal  siyaset dilini çok iyi kullanan ve bu meziyetleri dolayısı ile vatandaşlardan hayatlarına veda ettikleri güne kadar ilgi gören siyasetçiler olarak tarihe geçtiler.
1994 yılında İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilen 03 Kasım 2002 tarihi itibarı ile kurduğu AK Parti ile o gün bu gündür iktidarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da siyaseti ile bilen siyaset dilini iyi kullanan lider olarak kabul gördü.
Bilindiği gibi siyaset en yalın tarifi ile “İnsana hizmet aracıdır” ,siyaset yolu ile o ülkede yaşayanların hayat standartlarını yükselten siyasetçiler olduğu gibi yine siyaset vasıtası ile ülkesindeki insanların hayatını zindan olan siyasetçiler de bol miktarda var.
Burada bizim anlatmak istediğimiz siyasetin insan hayatı üzerinde mutlaka bir etkisinin olması gerektiği ancak insan hayatının tamamının da siyasete endekslenmesinin son derece yanlış olduğu ile ilgilidir, Dolayısı ile “ülkeler siyasetten ne kadar fazla arınırlarsa o kadar rahatlayabilirler” diye bir fikir olduğunu da unutmamak gerektiği gerçeği var.
Türkiye’de var olduğunu söylediğimiz siyasetin bizi beklediğimiz daha da önemlisi istediğimiz hayat standartlarına ulaştırmadığı kesin, siyasetçilerin birbirleri ile olan didişmelerine birde aşağı yukarı her 10 yılda bir meydana gelen Darbe yada Darbe girişimleri eklenince ortaya  hak ettiği yerden çok uzaklarda bir memleket görüntüsü çıkıyor.
Allah’ın bahşettiği bütün güzelliklerin bulunduğu Türkiye’de insanımızın rahat yaşamasına vesile olacak gelişmelerin sürükleyici unsuru haline gelmesi beklenilen siyasetin bir türlü beklenilen alanı açamaması maalesef herkesi zor durumda bırakıyor.
Avrupa ülkelerinde birbirleri ile sürekli kavga eden siyasi partiler yok, Birbirlerini olmadık ithamlar ile kötülemeye çalışan siyasi parti liderleri de yok, Ülke menfaatleri söz konusu olunca 4-5 siyasi partinin bir araya geldiği Avrupa’nın bu hassasiyeti maalesef Türkiye’de bir türlü hayata geçirilemedi.
Siyasi partilerin bir araya gelememesinde nerede ise her 10 yılda bir meydana gelen Darbe girişimlerinin de önemli payı olduğu aşikar, Avrupa’da çok uzun yıllar önce tesisi edilmiş bulunan Demokrasi bizde tam anlamı ile oturmadığından birbirini sevmeyen birbirinden nefret  eden kutuplaşmalar hiçbir zaman bitmiyor.
İstikrar dediğimiz şey herkesin birbirini sevmesinden ,karşımızdakinin de en az bizim kadar haklı olmasını kabul ettiğimiz gerçeğinin kabul edilmesinden sonra ortaya çıkan bir olgu, Ancak yazımızın başında da belirttiğimiz gibi siyaseti daha çok “tartışmak” ve “karşısındakinin kolunu bükmek” olarak algılayan bir toplum olup çıktığımızdan hiç kimse karşımızdakinin sesini duymuyor, Ne demek istediğine asla kulak asmıyor.
Bulunduğumuz Coğrafyada hep olan “Daha fazla kavga-daha fazla tartışma” kültürü hayatımızın her alanında bizi sarıp sarmalıyor, son derece basit bir olay sonrasında bile birbirleri ile kavgaya başlayan, karşısındakinin haklı haksız olduğuna aldırmadan öldürmek niyeti ile saldıran bir toplum olma yolunda hiçbir engel tanımadan devam ediyoruz.
Bu kadar olumsuzluğun giderilmesi adına siyaset mekanizmasının daha yumuşak bir üsluba dönüşmesi, siyasetçilerinde “her şeyin karşısındakinin kolunun bükülmesinden ibaret olmadığı gerçeği” bir gün fark edildiğinde Türkiye’yi ve Türk insanını daha güzel günlerin beklediğini hemen herkes çok iyi biliyorken böyle bir yolun neden takip edilmediğinin de artık daha çok analiz edilmesinin vaktinin geldiğini de anlaşılmasını bekliyoruz.
 
 

Güncelleme Tarihi: 09 Ekim 2016, 18:32
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER